Dağı ovayı doldurmuş bir feryat,
Kimine cennet düşmüş kimine arasat.
Tevazu kibir’in üstüne bir at sürmüş,
Kibir bir bakmış;
Bir atı, bin at görmüş.
Asi kibir,
Hiç bırakmamış işi.
Dağ başını tutmuş geçirmiş kışı.
Bu tevazu ırmak olup akmış,
Belli ki derdi denize varmakmış.
Ne kadar güçlü aksa da pınar, varamaz denize, toprağa sızar.
Su suyla kavuşur,
Başka sularla buluşup denize ulaşır.
Denize kadar ırmak idi adın,
Gerisini bırak, denize vardın.
İnci hayal değil ki, deniz olana.
Ya altın neden hayal olsun ona?
Her bir dalgada bir cevher bulasın,
İnci,mercan,yakutlar bulasın.
Budur sermaye bu bahre dalana,
Arı dirlik gerek cevher bulana.
Yendi tevazu yüz bin çevik eri,
Zapt etti bütün deniz ve kaleleri.
Ne demişler?
Tevazu edeni define bekler,
Yüce yer gözeten de, derde dert ekler.
Tevazuyla gelsen meydan senindir,
Cevher senden çıkar, maden senindir.
YUNUS EMRE
Geçenlerde sosyal medyada, sevgili Fırat Tanış’ın sesinden dinleyip etkilendiğim, halk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Yunus Emre’nin, Nasihatler Kitabı’nda yer alan “Kibir Destanı” , kibrin yıkıcılığı karşısında tevazunun yapıcılığının önemini bir kez daha görmemi sağladı.
Kibir kelimesinin sözlük anlamı, “kendini başkalarından üstün tutma, başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunma, böbürlenme” şeklinde tanımlanmıştır. Gerçekten de kibirli insanlar; kendi fikirlerinin, davranışlarının en doğrusu olduğuna inanıp, kendilerine aşırı güven duyarlar. O insanlar için asla başka insanların fikir ve davranışlarının önemi yoktur. Kendileri merkezde yer alırken, diğer insanlar aşağılarda yer almaktadır.
Yapılan araştırmalarda, kibir duygusunun modernizm ve teknoloji ile birlikte arttığı görülmüştür. Çünkü modernizm ve teknoloji ile birlikte hayat şartları gelişmiş, mimari değişmiş, tüketim arzusu çılgın boyutlara ulaşmıştır. Hal böyle olunca da, insanlar aynı oranda yaşam şartlarını ve alışkanlıklarını değiştirmiş ve azla yetinmemeye hep daha fazlasını istemeye başlamışlardır. Örneğin, insanların yaşadığı binalar değişmiş, çok katlı binalarda daha yapay ilişkiler yaşanmaya başlamıştır. Aynı şekilde küçük mahalle esnafları, yerini AVM’lere bırakmıştır. Aile içi iletişim azalmış, bir araya gelinerek yapılan muhabbetler yerini mailleşmelere, anlık mesajlaşmalara, görüntülü görüşmelere bırakmıştır. İnsanlar, giyim-kuşamlarını, evlerine alacakları eşyaları sosyal medyanın yönlendirmesine göre almaya ve aldıklarını bu ortamlarda sergilemeye başlamışlardır. Bu gelişmelerle birlikte, kişiler arası rekabet de başlamış, “sende var bende yoklar”, “benim çocuğum en popüler okula gidiyorlar”, “ama bizim ki son model” gibi yarıştırmalar ve üstün görmeler/aşağılamalar baş göstermiştir.
Kibir duygusunun modernizm ve teknoloji ile arttığını destekleyen bir diğer önemli örnek ise,
çevremizdeki büyüklerden duyduğumuz şu sözler olacaktır. “Eskiden herkes birbiriyle eşitti. “ “Kimse kimseyi hor görmez, aşağılamazdı.” “İnsanlar daha mutluydu.” “ Evlerde huzur vardı.” “Komşuculuk vardı, şimdi aynı binada insanlar birbirinin yüzüne bile bakmıyor.”
İnsanlar arasında hızla artan kibir virüsü günümüz dünyasında hem kuşaklar arasında, hem de
kuşakların birbirleri arasında hızla yayılmaktadır. Kuşaklar arası kibir, özellikle Z kuşağının iş dünyasına girmesiyle ortaya çıkan bir durumdur. Z kuşağı sosyal medyanın ve teknolojinin gücü ile her şeyi çok iyi bildiğini zannedip, kendisini diğer kuşak çalışanları karşısında üstün görürken, X ve Y kuşağı çalışanları da deneyimlerinin getirdiği üstünlüğü kibir haline getirmektedir. Oysa her kuşağın birbirinden öğreneceği şeyler olduğunun bilincine vararak çalışmak, bu sorunu tamamen ortadan kaldıracaktır. Z kuşağının, deneyime saygı göstermesi ve öğrenmeye çalışması, X ve Y kuşaklarının da Z kuşağının teknolojik gücünden ve yenilikçi fikirlerinden yararlanması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki iş hayatı takım çalışmasının gücüyle yürür.
Peki kibir virüsüne yakalanmamak için neler yapmalıyız?
Öncelikle hayatın denge üzerine kurulu olduğunu unutmamalı ve her şey de olduğu gibi özgüven, hırs gibi duygularda dengeyi elden bırakmamalıyız. Unutmamalıyız ki, her şeyin aşırısı insana yarar değil, zarar verir. En kıymetli ve güzel duygu “SEVGİ”nin bile aşırısı zararlı olabilir.
Yine denge unsurunu modern hayat ve teknolojiye de uygulamak, teknoloji ile dengeli bir şekilde haşır neşir olmak, kendimize ve sevdiklerimize de zaman ayırmak bir diğer önemli adım olacaktır.
Kibirli insanlar, kendileri için başkalarından yardım istemeyecekleri gibi, başkalarını da yardım etmeyi tercih etmezler. Bu nedenle yardımseverlik duygusunun insanlar arasındaki en güçlü duygulardan biri olduğunu kabul edip, gerektiğinde kendimiz için yardım istemeli, gerektiğinde de başkaları için yardımda bulunmalıyız.
Kibirli insanlar asla hata yapmadıklarını düşünürler. Çünkü kafalarında yarattıkları sahte bir kral veya kraliçe imajları vardır ve bu imaja sahip birisi asla hata yapmaz. İnsanın hatasız olmadığını her insanın hata yapabileceğini kabul edip, hatalarımıza hayıflanmak yerine hatalarımızdan ders çıkarmaya çalışmak da bir diğer adım olacaktır.
Kibirli insanlar geri bildirim almaktan hoşlanmazlar ve sürekli savunmaya geçerler. Bize verilen geri bildirimlere sürekli savunma yapmak yerine, o geri bildirimlerden bir şeyler öğrenmeye çalışmak bu virüsten kurtulmak için önemlidir.
Başkalarının başardıkları şeyler karşısında, egomuza yenik düşüp rahatsız olmak yerine, kendimizi farketmeye, neden rahatsız olduğumuzu anlamaya çalışmak yani duygularımızı dinlemek kibre karşı yapıcı bir savunma mekanizmasıdır.
Dünya üzerinde yaşayan her insanın birbirinden farklı olduğunu bilerek hareket etmek, o insanlarla kendimizi kıyaslamamak “onun var benim niye yok?”gibi soruları engelleyecektir.
Kibirli insanlar düşüncelerini ve kararlarını sorgulamazlar çünkü buna gerek yoktur. Nasıl olsa doğrudur. Oysa her insan hata yapabilir. Bu nedenle kendimizi sorgulamak, hatta başka insanlardan görüş almak kibre karşı atılacak önemli bir adımdır.
Kibrin panzehiri tevazudur. Bu nedenle tevazu sahibi olmak, başkalarını dinlemek, anlamaya çalışmak, alçakgönüllü olmak kısaca tevazu sahibi olmak kibirle savaşmanın en güçlü ilacı olacaktır.
Son olarak;
Kibir insana yüktür. Kibir insanı boğar ve yalnızlaştırır. Kibirle dolu bir kalp mutsuz ve huzursuzdur. Kibir dünyası, kendimizi aldattığımız yalan bir dünyadır.
“Kibir, kendisinden habersiz, kendini bilmeyen insanın durumudur. Tıpkı güneşten haberi olmayan buzun kendini bir şey zannetmesi gibi....”
Hz.Mevlana
Comments